DÜNYA KADINLAR GÜNÜ,BİR KADIN,BİR KOCA,BİR DOKTOR

DÜNYA KADINLAR GÜNÜ,BİR KADIN,BİR KOCA,BİR DOKTOR
8 mart 1999 günü. Adana Üniversale Hastanesinde bir hastaya cerrahi girişimde bulunacağım. Sabah saat 06.30 da uyandım. Biraz gergin hissediyordum kendimi. İçimde bir huzursuzluk var. Aslında bu cerrahi girişimi yapmak istemediğimi farkettim. Ama çare yok, planladık bir kere, bu iş bugün yapılacak. Hazırlanırken günlük gazeteye şöyle bir göz gezdirdim. Bugün kadınlar günü. Sıkıntımın biraz daha arttığını hissettim. Öteden beri bu özel günlere karşı tepkiliyimdir. Asıl böyle günlerin ayrımcılığı getirdiğini, bir yılın tüm günlerinin insanlık günü olması gerektiğini savunurum. İnsanlık sorunlarının bir bütün halinde çözülmesi gerektiğini düşünürüm, parça parça değil.

Dünya kadınlar günü ve benim hastam. 19 yaşında, ince-zarif yapılı , doğu kökenli. 20 gün kadar önce eşiyle ve kayınbiraderleriyle gelmişti. Gözlerinin içini daha hiç görememiştim. Rahminde iyi huylu bir tümörü var. Cerrahi girişim yapmak gerekiyor. Ve ne olursa olsun çocuk doğurma yeteneğini bir zarar vermemek gerekiyor. Hiç konuşmamıştı benimle, utanarak sıkılarak ve eminim yüreğinin bir yerinde pekçok şeyi yaralayarak muayene olmuştu. Muayene sırasında bile göremedim gözlerinin içini…… Kendi hiç konuşmadı. 20 yaşında kocası ve kayın biraderleri konuşuyordu onun yerine. O niye ağzını açacaktı ki…

Doktor bey dedi kayınbiraderi, biz daha önce hastayı Mersin’de başka doktorlara götürdük, onlar da ameliyat dediler, biz hastamızın rahminin alınmamasını istiyoruz. Rahme bıçak değerse o rahim artık bir işe yaramaz, kadın çocuk doğuramaz ve bu kadın çocuk doğuramazsam yaşayamam diyor (kadın mı diyor?). Bizim çok kıymetlimizdir kendisi. Ne olur sen bunu bıçaksız, lazerle ameliyat et de kurtar bizi. Lazer diye,nereden duymuşsa, herhalde laparoskopiden bahsediyor diye düşündüm, yoksa bu ameliyatlarda laser ile bistürinin bir farkı yoktur. Bu ameliyatın urun yerleşme yerinden ve büyüklüğünden dolayı laparaskopiyle yapılamayacağını, açık cerrahi yapılması gerektiğini ve hiçbir şekilde rahmi kurtarma garantisi verilemeyeceğini anlattım uzun uzun. Maddi sorunları olduğu her halinden belli olan ve yeşil kartı olduğunu söyleyen bu kişiye Balcalı Hastanesinde ameliyat olmasını önerdim. Uzun uzun anlattıklarımı uzun uzun dinlediler. Ve sonra rahme bıçak değerse o kadın çocuk doğuramaz ve bir işe de yaramaz dedi büyük ağabey ve gittiler. Hastam hiç konuşmadı, başı öne eğik, belli ki yüreği yanık, bir kere bile gelmeden gözgöze, oturdu bir köşede sessizce.
……Bunları hatırladıkca yüreğim biraz daha sıkılıyordu. Artık hastane yolundaydım…..
6 gün önce koca ve ağabeyleri yeniden geldiler. Hastam yoktu yanlarında. Benzer konuşmalar geçti yine aramızda. Kadın, rahim, bıçak,lazer, çocuk,yaşayamaz, garanti, rahimsiz kadın, çocuk doğuramayan , işe yaramayan kadın, garanti isteği vs…… Sonunda Üniversale hastanesinde ve bana ameliyat olmak istediklerini söylediler. Hastaneden hastaları adına randevu aldım. Bana ilk başvurduklarında verdikleri isimle randevu aldığım isim farklıydı. Büyük bir olasılıkla bu ikinci ismi gerçek ismiydi hastamın. Daha önce başkası adına düzenlenmiş bir yeşil kartı kullanmak üzere başka bir isimle başvurduklarını düşündüm, sustum. Belli ki maddi durumları iyi değil, tabip odasının verdiği asgari ücret üzerinden işlem yapılması için hasta kabule talimat verdim. Sevindiler, kapıdan çıkarken elimi öpmeye yeltendiler, başaramadılar, gittiler. Hastam yoktu yanlarında, zaten söz hakkı da yoktu. Gıyabında karar verilmişti, uyacaktı elbet.

…..Hastanenin merdivenlerinden çıkıyorum, dudaklarımı yiyerek…..
Ameliyathanenin kapısında bir dakika diye durdurdu kocası, gencecik sesiyle.

                   Doktor dedi, sakın zarar vermeyesin onun rahmine.

                               Sakın bıçak deyirme,

                                      Yaparsan lazerle yap,

                                            Yoksa hastama ilişme.

 Sinirlerime hakim olmaya çalışarak ve güleryüz maskemi takarak bana bak dedim adama ben bu ameliyatı yapmıyorum, al hastanı git başka kapıya. Ağlamaya başladı birden çocuk sesiyle. Ne olur doktorum sen benim kusuruma bakma, sen bilmezsin bizim oraları, bizim töreyi, benim karım çok kıymetli benim gözümde, ama ya çocuk doğuramazsa, nasıl bakar bir daha benim anamın, ağamın yüzüne, nasıl yaşar çorak toprak gibi, vallahi yediremez kendine, öldürür kendini. Kıyma bize. Bana karımı bağışla, he valla..Ocağına düştüm, zevzekliğimizi bağışla, güvenimiz tam sana, var gir, bildiğini yap.

Ameliyathaneye girdim. Başta Anestezi uzmanı Dr.Ahmet Müftüoğlu olmak üzere herkesin yüzü asık, bir yas havası var içerde. Çilem hemşirenin başı öne eğik, Emel gergin. Ne oldu diye sordum, sus dediler, hasta uyusun hele bir. Hastamın mahzun, sessiz hali onları da etkilemişti herhalde diye düşündüm. Hastamı uyuttular. Yine göremedim gözlerinin içini. Steril solusyonlarla karnını boyamak için hastamın üstünü açınca anlaşıldı gerginliğin, üzüntünün sebebi. Hastamın her yeri mosmordu, çürüklerle doluydu. Belli ki kötü bir dayak yemişti. Herhalde kocası dövmüştü, çok kıymetli, canından çok sevdiği, korumak için uğruna doktorunu bile tehdit ettiği karısını. Günlerden 8 Marttı ve 8 Mart dünya kadınlar günüydü ve ben ameliyattaydım……

Ameliyat başarılı ama neşesiz geçti. Rahme zarar vermeden uru çıkarttık. Ama kimsenin ağzını bıçak açmıyordu Dr.Ahmet’den başka. Söylenip duruyordu. Ben kocasının karısının üstüne nasıl titrediğini anlattıkca söylenmesi artıyordu. Ben susuyordum, o susmuyordu….

Hastane koridorunda yakaladım kocayı, ameliyatın başarılı geçtiğini söyledim sevindi, çürüklerin ne olduğunu sordum, yılıştı. Bir kere oldu doktor bey bir daha olmaz dedi. Olursa benim de kendisini döveceğimi söyledim, döv dedi, istersen öldür, bu can sana feda dedi, karısının rahmi kurtuldu ya, sevindi..

Aynı gün akşam hastamı kontrole gittim. İlk defa gördüm gözlerini, pırıl pırıl bakıyordu yüzüme. Duygulandım, gözlerim doldu. Sevinç dolu bakışlarının altında derin bir hüzün varmış gibi geldi bana. Hastama duygulanımımı belli etmemeye çalışarak kimin ve niçin dövdüğünü sordum kendisini. Gözlerini kaçırdı derhal, sustu. Üsteleyince kocam dedi kim olacak başka, kocam dövdü beni. Ve arkasından hemen ekledi, haketmiştim ama dayak yemeyi. 8 mart dünya kadınlar günü…. Ne yapmıştın da haketmiştin diye sordum. Yanıtladı. Musluğu açık bırakmış evi su basmış, kocası da haklı yere dövmüş onu. 8 mart dünya kadınlar günü…. Söyleyecek söz bulamadım dayağı hakettiğine yürekten inanan hastama, sustum.

Birgün sonra hastamın kocasına ertesi günü taburcu edeceğimi söyledim. Bana hastane masraflarının önemli olmadığını daha uzun süre yatmak istediklerini söyledi. Masraflı olacağını söyledim, hiç önemi yok doktor bey dedi önemli olan benim karımın sağlığı. Kalsın biraz daha, iyileşsin iyice, o benim en kıymetli varlığım .
Birgün sonra hemşirelerim hastaneden telefon ettiler. Hastamı yalnız bırakıp gitmiş tüm yakınları, benimle görüşmek istiyormuş. Annesiyle kocası hastane masraflarını kim ödeyecek diye kavga etmişler. Annesi ben öder alır giderim kızımı memleketime demiş, İMAM NİKAHLI kocada al kızını senin olsun, zaten rahmi yaralı demiş , ikisi de bırakıp gitmiş. Kimse sormamış ona fikrini, ne istediğini. Kalmış orta yerde, ne yol bilir ne iz. İsmi bile doğru mu, belli değil…

Yine göremedim 8 mart dünya kadınlar gününde ameliyat yaptığım hastamın gözlerinin içini, karardı yüzü…, kapandı…, küçüldü…., küçüldü…, kayboldu gitti…..
Kimbilir belki şu anda kendisini çok seven ve kıymet veren kocasının yanında hakettiği nedenlerle dayak yiyip gül gibi geçinip gidiyordur yine.. Tasası? Tasası da bizlere…

Dr.Aytekin Altıntaş,11.3.1999

Atatürk Cd. Kemal Özülkü İşhanı K:10 Adana