YAŞLI ÇINAR

YAŞLI ÇINAR
Yüzlerce yıl önce çok güzel bir orman içerisinde yaşlı bir çınar yaşarmış. Toprağın derinlerine saldığı kökleri ile bulunduğu yere sımsıkı çakılmış, başka hiçbir yere hiçbir şekilde gidemeyeceğinin bilincinde, çevresindeki güzelliklere hayran, diğer ormanlarda, uzaklarda ne olduğundan habersiz mutlu yaşarmış. Köklerimi değiştiremem diye düşünürmüş, ama…

                  Göklere yükselebilirim,


                        Dallanıp budaklanıp genişleyebilirim,

                                Etrafıma gölge yaparım,


                                         Gölgemde oturanları serinletir dinlendiririm.
Hem çevresindekileri mutlu etmekten daha başka mutluluk verici olay var mıdır bu dünyada dermiş. Kalın gövdesiyle sarmaşıkların tırmanmasına ve büyümesine yardım eder, dokunuşlarını hisseder, sevinirmiş. Gövdesinin toprağa yakın bölümündeki girintilerinde yaban mantarlarının büyümesini seyreder, herbirinin ayrı ayrı renklerine, bir taç gibi duran şapkalarına bakar mutluluktan kendinden geçermiş. Yağmurları büyük bir özlemle beklemesinin nedeninin kendi susuzluğunu gidermek olmadığının, yağmurların peşinden çevresine gelen canlılığa ve bir günde büyüyen mantarlara olan hayranlığı olduğunun farkındaymış. Yapraklarının arasında, dallarının üstünde bir sürü canlıya konakçılık yapar, kuş yuvalarında yumurtadan yeni çıkmış yavruları gördüğünde sevinçle kendinden geçer, yapraklarını hışırdatarak çınar kahkahaları atarmış. İçinde bir işe yaramanın sevinci, doğaya katkıda bulunan bir doğa parçası olmanın bilinci ve yükseklere uzanabilmenin gururuyla mutlu bir yaşam sürdürürmüş. Ahlak denilen şeyin aslında diğer canlılara zarar vermeden bedenin istediklerinin hayata geçirilmesi olduğu düşünürmüş. Kısacası, çınar kökleri, dalları, üstündeki kuş yuvaları, gövdesindeki sarmaşıklar, mantarlar ve çevresindeki güzelliklerle mutlu mutlu yaşarmış. Bundan başka mutluluk olamaz diye düşünürmüş….
Gel zaman git zaman Çınarın yakınlarında bir yerde, nereden geldiği belli olmayan, çok güzel bir fidan büyümeye başlamış. Sanki bir peri kızı , fidan kılığına girmiş ve gelmiş yanına yerleşmiş, kök salmaya çalışıyormuş. Gövdesi o kadar incecikmiş ki en ufak bir esintiyle birlikte sağa sola savruluyor, kendini ayakta tutmakta zorlanıyormuş. Yaprakları sanki bir peri kızınının uzun saçları gibi bedenine doğru zarif kıvrımlarla dökülüyormuş. Ürkek bir kuğuya benzetmiş yaşlı çınar genç fidanı, olağanüstü güzel bir kuğuya. Hareketleri, renkleri, dalları yaprakları… Hayran olmuş fidana yaşlı çınar, şimdiye kadar yaşadıkları birdenbire tüm anlamını yitirmiş. Yakınlaşmak istemiş fidana, gövdesiyle birleşmek, bir bütün olmak istemiş, ama ne çare, kökleri kımıldamasını engellemiş.

           Dallarını fidana doğru yöneltmiş,

                   rüzgarın etkisiyle dokunabilmiş fidana 


                             yalnızca kısa bir süre duyumsamış sıcaklığını


                                   saramamış içine,


                                            kokusunu ancak uzaktan duymuş,


                                                    çekememiş içine.
Köklerine kahretmeye başlamış koca çınar, derinlere gömülen, toprağa, kayalara sımsıkı sarılan, kendisini hareketsiz bırakan,her taraftan kuşatılan, sökülmesi olanaksız köklerine. Kendisine can veren, kendisini Çınar yapan köklerine…
Yine de fidanın yakınlarında olmanın, gün ışıdığında hafif esintilerle bile nazlı nazlı sallanmasını seyretmenin, biraz daha güçlü esintilerde ise dallarının birbirine sürtünmesinin ve olgunlaşmasını görmenin mutluluğuyla yetinmesini biliyor, fidanın gövdesinin kendi gövdesine iyice yakınlaşmasını sağlayan güçlü rüzgarları umutla bekliyormuş. Artık sonlarına yaklaştığını hissettiği yaşamının tek amacı kuvvetli rüzgarların etkisiyle de olsa fidana sarılmakmış. Yalnız o kısa sürelerde gerçekten yaşadığını hissediyor ve mutlu oluyormuş. Kendisine daha önce yaşam sevinci veren her şey, kuşlar, mantarlar, sarmaşıklar, çiçekler, yavrular…hepsi anlamını yitirmiş. Ahlak kavramı bile sarsılmaya başlamış yaşlı çınarın. “başkasına zarar vermeden bedeninin isteklerini karşılamak”   Başkasına zarar verme fikri bile çınarı çıldırtmaya yetiyormuş. Böyle zamanlarda köklerini topraktan çıkarmak istiyor, başaramıyormuş. Dallarını öfkeyle sağa sola savuruyor ve çevresini rahatsız edecek hışırtılar, sesler çıkarıyormuş.
Yaşlı çınar kimseye zarar veremezmiş,
rahatsız edemezmiş, 
üzemezmiş. 
Toprağında böyle bir kavram yokmuş.. 
Fidansa daha küçücükmüş, yaşayacak çok şeyleri varmış….
Ve Çınar fidanın yaşayacak çok şeyleri olduğunun farkındaymış….
Sarmaşıklar, mantarlar ve dallarına yerleştirdiği yuvalarda konuk ettiği kuş yavruları Çınardaki değişikliğin farkında değillermiş.

               Bir çınar farkındaymış içindeki fırtınanın…..

                       Yüreğindeki sevincin…


                                Yüreğindeki acının….


                                          Yüreğindeki karmaşanın….. 


Bir yanda aklı, 
diğer yanda önüne geçemediği tutkusu,
bir yanda mantığı, 
diğer yanda yüreği.
İki arada bir derede kalmış ki, tam bir çelişki yumağı. Bir taraftan rüzgarı bekler, diğer taraftan korkarmış. Bir taraftan sarılmak istermiş fidanın gövdesine, diğer taraftan onu incitmekten korkarmış. Bir taraftan özümlemek istermiş fidanın özsuyunu, diğer taraftan çevresindeki canlılardan, dallarındaki yavrularından, köklerinden utanırmış.
Çınar darmadağın olmuş,
parçalanmış,
dalları aşağıya doğru sarkar olmuş, 
yaprakları sararmış….
Fidan hoşnutmuş bu durumdan, yaşamından , çınarın ilgisinden, çınarın gölgesinden. Çınarın büyüklüğüne hayran, köklerinin daha ince ve taze, bedeninin daha esnek, yapraklarının daha yeşil olduğunun farkında, nereye gidersem gideyim kök salarım, yerleşir yeni esintilerle salınırım havasında.                    

                 Bir de yanında Çınar olsa….

                       Sökebilse onu yerinden ,


                                kurtarabilse köklerini toprağın derinliklerinden,

                                          
silkeleyebilse dallarındaki kuşları ,
kuş yavrularını, mantarları,


                                                    konaklamasına, yaşamasına yardım ettiği canlıları,


                                                             gövdesindeki sarmaşığı…..


                                                                     Sökebilse….
Çınar köklerinin artık yaşlandığının bilincinde, eğer bir kere yerinden sökülürse başka bir yerde kök salamayacağının ve yaşayamayacağının farkında, ama karşı koymakta zorlanıyormuş tutkularına. Bir yanda tutku, diğer yanda ölüm.

               Oysa fidan daha küçücükmüş,

                       yaşayacak çok şeyleri varmış….


                              Ve Çınar fidanın yaşayacak çok şeyleri olduğunun farkındaymış…. 

           
Bir sabah erkenden daha ne olduğunu anlayamadan fidanın yerinden söküldüğünü görmüş Çınar., Engellemeye çalışamazmış, engelleyemezmiş, engellememiş. Yapraklarından süzülen çiğ damlalarına engel olamadan seyretmiş olayları. Fidanı götürmüşler. Yaşlı Çınar daha yaşlanmış olarak kalmış olduğu yerde, köklerinin üstünde. Biliyormuş ki fidan götürüldüğü yerde yeni kökler salacak, yeşerecek, daha bir güçlü, daha bir mutlu olacak ,yaşaması gereken “çok şeyleri” yaşayacak. Onun dalları körpe, kökleri genç ve gelişime açık .Dallarında kuş yuvaları olacak, kuş yavrularını bağrına basacak…
Belki bir gün güçlü bir rüzgar fidanın kokusunu çınara duyumsatacak, belki çınarın kokusunu fidana. Anımsayacaklar, gülümseyecekler, sevinecekler. Çevrelerinde ki hiçbir canlı o anda gözlerinde beliren pırıltının nedenini anlayamayacak.
Fidan iyi ki bir zamanlar yaşlı çınarın yanında kök salmışım, 
ve yine iyi ki yeni yurduma taşınmışım diyecek, 
yaşlı çınar fidanın görüntüsü gözlerinin önünde
n sevgisi yüreğinde
 sessizce ölümü bekleyecek……

5.1.1999

Atatürk Cd. Kemal Özülkü İşhanı K:10 Adana