Sen sevda nedir bilmez misin doktor

‘Sen sevda nedir bilmez misin doktor’..
Başörtüsünü saçlarının bir kısmı dışarda kalacak şekilde bağlamaya çalışırken gözlerini karşısındaki doktorun gözlerine dikmiş ve biraz anlaşılamamanın öfkesi birazda sevdanın ne olduğunu doktordan daha iyi bildiğini düşünmesinin verdiği yenmişlik duygusuyla öylece bakarken dudaklarından dökülmüştü bu sözler ‘sen sevda nedir bilmez misin? Sevisi için herşeyini verenleri, sevdalısına kavuşmak için seve seve ölüme gidenleri, Leyla’yı, Mecnun’u Kerem’i Tahir’i Zöhre’yi bilmez misin…… Ayak bileklerine kadar uzanan rengi solmuş pardesüsünün çevresi liğme liğme olmuş düğmelerini titreyen elleriyle iliklemeye çalışırken öfkelenerek, birazda çaresizlik ve hayal kırıklığıyla sesi titreyerek ‘yalvarıyorum sana doktorum, son çarem sensin. Yoksa bundan sonra olacakların vebali boynuna, ne olur yardım et bana. 4 çocuk, ben, kocam, ailem ….felaket kapıda…
5 yıl kadar önce tanışmıştı kadın doktoruyla. Torosların dağ köylerinden birinde yaşıyordu. 4 çocuk doğurmuştu 25 yaşına gelmeden. 30 haneli köylerinde tekdüze bir şekilde yaşamlarını sürdürürken şiddetli bir karın ağrısıyla uyanmıştı bir sabah ve apar topar Adana’ya yetiştirmişlerdi. Yumurtalık kisti tanısıyla acilen operasyona alınmıştı. Kendi anlatımıyla doktorun güven verici tavırları, sevecen bakışlı gözleri ve hoşgörülü kişiliğinden etkilenmiş ve kendisine güvenilir bir dost kazandığını düşünmüştü. Artık doktorunu başı dara düştüğünde yardımını isteyebileceği bir ağabeyi olarak görüyordu. Cerrahi girişimden 40 gün sonra kontrole gittiğinde de aynı duygularla yüklü olarak doktoruyla konuşmuş, acele acele köyünden kocasından, yaşam derdine düştüklerinden ve tekdüze yaşamından dert yanmış, kendisini sağlığına kavuşturan, çocuklarına ve kocasına bağışlayan doktorunu kazadan beladan sakınması için her namazdan sonra dua ettiğini söylemişti. Daha sonra bir daha hiç görüşmemişlerdi..
5 yıl sonra ilişki sırasında ağrı olduğu yakınmasıyla yeniden doktorunun yanına gelmişti. Uzun boylu, geniş omuzlu, kalın bıyıklı, mavi gözlü olan kocası son 6 aydır sorunların ortaya çıktığını, karısının ağrı nedeniyle gittikçe kendisinden uzaklaştığını söyledi. Karısı hemşireyle birlikte muayene odasına giderken birazda arsız bir gülüşle sırıtarak, ‘bizim oraları bilin doktor beğ, bir televizyon, bir de bu iş, başka eğlence yok. Onun da tadı kaçtı epeydir….’ Artık bir bakıver,yine kist mist olmasın. Doktor yanıt vermedi, hakvermiş gibi görünerek başını salladı.
Doktor muayene sırasında hastasının gözlerindeki hüzünlü bakışa takılıp kalmıştı. Sanki bir robot gibi, sanki muayene edilen bir başka kişiymiş gibi, sanki o anda vucudunda olanlarla uzaktan yakından bir ilişkisi yokmuş , sanki herşeyi aslında biliyor da bir formaliteyi yerine getiriyor gibi bir yüz görünümü ile muayene masasında yatıyordu. Sanki bir tek gözleri canlıydı, hüzün dolu anlatımıyla. Doktor muayeneyi bitirdi, hastaya ağrıyı açıklayacak herhangi bir bulgu bulamadığını, giyindikten sonra daha ayrıntılı konuşacağını söyleyerek diğer odaya geçti.Odada bekleyen kocaya önemli bir hastalık olmadığını eşi çıktıktan sonra birlikte konuşacağını söyledi. Adam yine aynı arsız gülüşle “acarını almaya gerek yok yani” diye söze girdi. Bundan kelli bahanesi kalmadı. Artık kolay kolay hayır diyemez….
Bu sırada hemşire hanım sessizce doktora yaklaşarak muayene odasına çağırdı. Hastanın kendisiyle yalnız konuşmak istediğini söyleyerek odadan çıktı. Kadın sessizce ağlayarak anlatmaya başladı. Ağlamıyor, gözlerinden sular fışkırıyordu. Köyünden bir başka adama aşık olmuş, onu düşünmeden edemiyormuş.Geceleri gözüne uyku girmiyormuş. Kocasıyla yatmak istemiyormuş, ondan ağrıyor diye bahane ediyormuş yoksa bir hastalığı yokmuş. Doktor şaşırmış bir şekilde peki yattın mı o adamla diye sözünü kesti,yargılayıcı ve aşağılayıcı bir ses tonuyla. Aslında bu soruyu sormaması ve hastasını yargılamaması gerektiğini çok iyi biliyordu, ama yine de sordu. He dedi kadın yattım, yatımda kadınlığımı anladım, üstelik onunla yaparken hiç de ağrımıyor. Gözleri parlamıştı. Doktor iyice şaşırmış bir halde küçücük bir köyde nasıl böyle bir şey yapabilirsin, ya yakalansan ya duyulsa……Öldürürler beni dedi kadın öldürürler, biliyorum bu sevdanın sonu ölüm, ama ne yapayım büyülendim sanki, başka hiçbirşeyi görmüyor gözüm. Tutuldum,tutkunum. Bazen kendimi öldürsem diyorum, Allahtan korkuyorum, alıp başımı gitsem dağlara taşlara, kurda kuşa yem olsam diyorum , çocuklarıma kıyamıyorum. Ama çok iyi biliyorum ki ben onsuz yaşayamam. Adam evli mi diye sordu doktor. He dedi kadın evli , iki de çocuğu var. O da bana sevdalı, köyde beraber yaşayamayız, böyle de gitmez, duyulursa felaket, beraber bir yere kaçsak para pul yok. Bir de çocuklar var ortada. Doktor duyduklarına inanmakta zorlanarak, öylece bakakalmıştı kadına. 25-30 haneli bir dağ köyünde yaşanan akıl almaz yasak aşk öyküsü karşısında şaşkınlıktan kurtulmaya çalışırken bu olaylarla kendisi arasındaki bağı anlamaya çalışıyordu. Değer yargıları aklına geldi, biraz yargılayıcı bir şekilde sadakat ve ahlaktan sözedecek oldu ama kadın sözünü kesti. Doktorum ne olur yalvarıyorum sana, beni hasta diye hastaneye yatır, 3-5 gün kalayım, sevgilimle rahatça konuşup bir karar verelim, küçücük köy, herkes birbirini tanıyor, yakında bu işin kokusu çıkacak, sonrası felaket. Doktor bu işe karışamayacağını, kendisini ilgilendirmediğini söyledikten sonra bu ilişkiyi derhal sonlandırmasını öğütlediğinde kadının ağzında bu sözler dökülmüştü “sen sevda nedir bilmez misin doktor”.
Doktor kadının yalvarmalarına aldırış etmeden, görevi olmayan ve üstelik birazda skandal kokan bu olayda kadına yardım etmeyeceğini kesin bir dille yineledi. Kadın öfkeyle güvendiğim dağlara kar yağdırdın doktorum, bundan sonra olacaklar da seninde sorumluluğun olacak doktor, yüreğinin bir yerinde hep bir acı olacak, sen yalnız doktorluğunu yap, hastalıkları yok etmeye çalış, hastalarını düşünme, köyde felaket bulutları dolaşıyor, anlayamıyorsun diyerek odadan çıktı ve kocasının yanına oturdu. Olağan konuşmalardan sonra çıkıp gittiler.
Doktor 15 gün sonra kadından yardım isteyen bir telefon aldı. Kadın sevgilisiyle konuşmak için uygun bir ortam yaratması için konuyu kendisine çok yakın olduğunu düşündüğü kocasının kız kardeşine açmış, yardım istemiş. Doğal olarak kızkardeş tepki göstermiş, ağabeyine söyleyeceğini söylemiş, sevgilisinin karısı olaydan şüphelenmiş, sevgilisi çocukları bırakıp kaçalım diyormuş.Felaket yaklaştı ,imdat diyor. Yatır beni hastaneye, kanser de, durumu ağır de, bir şey de kurtar beni de çocuklarımı da, ne olur yatır beni hastaneye. Kocam ararsa ağır hasta o de, ne yaptığını bilmiyor de, ölecek de kurtar beni…Doktor kadını yatıştırmaya çalıştı,sakin olmasını ,yardım edeceğini, kocası ararsa konuşacağını söyledi. Ama kendisini bu işin dışında tutmasını rica etti. Adının böyle bir skandala karışmasını istemediğini kesin bir dille belirtti.
Kadın bir daha doktoru aramadı. Kocası da aramadı, Kimse aramadı. Ama doktor kadını unutmadı. Sen sevda nedir bilmez misin diyen, sevisi için her şeyini tehlikeye atan, gururla kendini ve sevisini savunan kadını unutmadı. Önce aşağılamış ve kızmıştı ona. Ama sonra düşündükçe anlamaya başlamıştı, belki de biraz hakvermişti, kendini toplumun değer yargıları kıskacında kurtaramadan. Tekdüze hayatında küçük bir mutluluk, bir yaşam sevinci, kadınlığını keşfetme, kadın olduğunu anlama fırsatı yakalamış, ancak çok geç kalmıştı. Yaptığı yanlıştı, yanlış olduğunu biliyor, sevgisine ve sevgilisine güveniyor, çok az tanıdığı doktorundan yardım bekliyor, sevgisinden utanmıyor, gurur duyuyor ve savunuyordu. Sevisi için ölümü bile göze almıştı. Böylesine tutkulu bir sevda az görülürdü. Gün geçtikçe kadına daha fazla hak vermeye başladı ve bir gün kadını aramaya karar verdi. Evine telefon etti. Telefonu açan sese kendini tanıtıp kontrole gelmediğini söyleyerek hastasının durumunu sordu. Telefonda kısa bir sessizliğin arkasından buz gibi bir ses başımız sağolsun dedi, hastayı 1 ay önce kaybettik. Ölüm nedeni diyebildi doktor, neden öldü. Hiç dedi ses, vadesi yetti herhalde, hastalandı,öldü ve telefon kapandı.
Bir doktorun görevi yalnızca hasta olan kişilerin hayatını kurtarmak mıdır? Doktor hala kendini sorgulamakta,bu soruya yanıt aramakta. Kadının ölümünü önleyebilir miydi? Kadın görmüştü sonunu, bu sevdanın sonu ölüm diyerek, ama dogmaları bağlamıştı gözünü doktorun. Açtığında çok geçti artık.
Dr. Aytekin Altıntaş

Atatürk Cd. Kemal Özülkü İşhanı K:10 Adana